Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a salât ve selam nebimiz Muhammed’e bütün âline ve ashabına olsun.
Nübüvvet asrının üzerinden bin dört yüz küsur senenin geçtiği, dalalet ve bidatlerin yayılıp, çoğaldığı ümmetin fırka ve cemaatlere ayrılarak bölük pörçük bir hale geldiği ahir zaman içinde yaşamaktayız. Geçmiş ümmetlere bakarak onların düşmüş oldukları hata ve yanlışlara düşmememiz için yüce Allah’ın kitabı Kuranı Kerimde ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bizler için çok önemli uyarılar bulunmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkanın da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız.” (Rum Suresi, 32), ve şöyle buyurmuştur: “Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.” (En’âm suresi, 159)
Sahabeden İrbâd b. Sâriye radiyallahu anh kendisinden rivayet olunan meşhur bir hadiste şöyle demiştir: “Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem bizlere öyle bir nasihat etti ki, kalblerimiz ürperdi ve gözlerimiz yaşardı. Bunun üzerine bizler de dedik ki: ‘Ey Allah’ın Rasulü! Sanki bu veda eden birinin nasihatine benziyor. Bizlere tavsiyede bulun.’ Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdular: “Sizlere Allah Azze ve Celle’den korkup sakınmanızı, başınıza idareci olarak tayin edilen bir köle dahi olsa onu dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Zira sizin içinizden yaşayanlar pek çok ihtilaflar göreceklerdir. İşte bu durumda size gereken, benim sünnetim ve benden sonra gelecek olan hidayet rehberi râşid halifelerin sünnetidir. Onlara azı dişlerinizle iyice sarılın. Sonradan uydurulan işlerden de sakının; çünkü her bid’at bir sapıklıktır.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmiştir. Sahih bir hadistir. Bkz: Şeyh el-Elbânî rahimehullah, Silsiletu's-Sahîha 6/526)
Bizlere bu ayrılıkların ve İslam dinine temelden ters olan şirk ve bidatlerin vuku bulacağını haber veren Nebi sallallahu aleyhi ve selem çözüm yolunu da göstermiştir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.” (En’âm suresi, 153)
Batıl yolun davetçileri içinde bulundukları bidat ve şirklerini birçok araç ve gereçler kullanarak yaymakta, insanların çoğu da bu yollara uymaktalar. Birçok zavallı, ilimden nasibi olmayan kimseler, bağlılarının çokluğuna aldanarak bu dalalet yollarını hak yol zannedip, ardına düşmekteler. Hâlbuki Allah Teâlâ kitabındaki birçok ayette çokluğun hak olmanın bir göstergesi olmadığını beyan etmiş, bilakis “Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir.” (Yûsuf suresi, 102), “Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.” (En’âm suresi, 116) diye buyurmuştur.
Yetmiş üç fırkaya ayrılacağı haber verilen bu ümmetin içinde sadece bir tanesinin kurtuluşa eren olması bizlere hak yolda olmanın göstergesinin çokluk olmadığını anlatmaya kafidir. Peki, nedir hak yolda olmanın alameti?
Rasullullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdu ki: Şüphesiz ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bu fırkaların –biri müstesnâ- tümü cehennemdedir. O da cemaattir.” Diğer bir lafızda: “Bugün benim ve ashâbımın üzerinde olduğu yol üzere olanlardır.” (Tirmizi, Hasen Hadis, bkz: Şeyh el-Elbânî rahimehullah, Cami’ut-Tirmizi, 2639)
Kurtuluşa eren topluluk içinde olup, olmadığımızı görmek istiyorsak akide ve amellerimizi bu teraziye koymamız gerekmektedir. Bu terazi Kuran, sünnet ve bunları o gün peygamberden alıp, anlayan ve hayata döken sahabelerin akide ve amelleridir. Daha sonra gelen tabiin ve tebei tabiinden olan birçok âlim, İmam Ebu Hanife, Malik, Şafii ve Ahmed gibi meşhur kimselerin üzerinde olduğu dinde budur. İmam Malik’in değimiyle, “O gün din olmayan şey bugünde din olmaz.” (Şatibi, el-İ’tisam1/49) sözü ilkemiz olmalıdır. Yani Nebi sallallahu aleyhi ve selem döneminde sahabelerin akidevi ve ameli konularda din olarak inanıp, yapmadıkları şeyler onlardan sonra ortaya çıkarılıp, yapılıyorsa bu şeyler din adına doğru değildir. Çünkü dinden olsaydı öncelikle Peygamber ve sahabeleri inanır ve yaparlardı.
Bütün bu söylediklerimizi kısaca özetlemek istersek, şöyle deriz. Kuran ve sünneti bu ümmetin selefi olan sahabelerin anladığı şekilde anlamak, dinimizi bu esaslar üzere yaşamak. Selef-i Salihin yolu üzere olmak. Dini meselelerde bu esas üzere olan tanınmış ilim ehli âlimlerimize dönüp, sorarak yolumuzu aydınlatmak. İtikad ve amelde ancak bu yol üzere olursak hakikaten fırka-i naciyeden oluruz.
2008 yılından bu yana İstanbul’da hizmet veren Taybe İlim Yayma Derneği olarak Kuran ve sünneti Selef-i Salihin çizgisinde anlayıp, tanınmış alimlerimizden istifade ederek ilim, amel ve davet hususunda yapmış olduğumuz faaliyetlerimizi dünyanın her bir köşesinde yaşayan kardeşlerimizle ve hakkı arayan kimselerle paylaşmak için böyle bir siteyi yayına geçirip, istifade etmelerini arzuladık. Buradan hareketle dernek bünyemizde yapılan derslerin sesli dosyalarını, âlimlerimizin fetvalarını, makalelerini sizlerle bu site aracılığı ile paylaşacağız. Umulur ki, hakka yol gösteren kimselerden oluruz.
Gayret bizden, başarı Allah’tandır.